Ben en çok biyografi ve otobiyografi okumayı severim. En sevdiğim filmler, gerçek hayattan alınmış olanlardır. Yaşanmışlıkları dinlemeyi de severim. Çünkü merak ederim; diğer insanlar, onlara verilen ömrü nasıl geçirmiş, neler yapmış ve ben bunlardan neler öğrenebilirim diye.
Can Dündar'ın kaleme aldığı, Mehmet Ali Birand'ın hayatını anlatan 'Birand, Bir Ömür, Ardına Bakmadan' isimli kitap da yakın zamanda okumayı planladığım kitaplardan biriydi. Ben okumaya fırsat bulamadan, Mehmet Ali Birand hayatını kaybetti.
Severdim, sevmezdim, bu konuyu bir kenara bırakırsak Birand'ın ölümünün beni çok etkilediğini itiraf etmem gerek. Çok kalabalık bir cenaze töreni oldu. Nerede okumuştum hatırlamıyorum ama 'önemli olan, tabutunun ardından kaç kişi yürüdüğüdür' anlamına gelen bir söz okumuştum. Bazıları buna karşı çıkar, cenazeye gelenlerin bir kısmının gösteriş için geldiğine, timsah gözyaşları döktüğüne inanırlar ama ben bu sözü doğru bulurum. Gerçekten de bütün çıkar ilişkileri ortadan kalktıktan sonra, senden alacak bir şeyleri kalmadığında yanında olan, seni uğurlamaya gelenlerdir önemli olan... Geçen sene Denktaş vefat ettiğinde ailecek O'nun cenaze törenine gitmiştik. İnsan seli sokaklara sığmamıştı, gözü yaşlı teyzeler, amcalar vardı. Onca insan kime, niye gösteriş yapsın ki? Dolayısıyla Birand'ın kalabalık bir cenazesi olması benim için çok anlamlıydı.
Yakınları, tanıdıkları, ekranlarda O'nu anlattı, yazılarında O'nu yazdı. Hepsinin söylediği ortak şeyler vardı. Henüz kitabı okumadım ama bu anlatılanlardan ben de kendi payıma düşenleri aldım:
- Geçmişi geride bırakan bir insanmış.
- Her zaman pozitifmiş, her durumda gülümsermiş.
- Renkli kravatlarıyla hayata renk katmaya çalışırmış.
- Çok çalışkanmış.
- Ekip çalışmasına önem verirmiş, çalışanlarını birer öğrenci gibi eğitmiş, bilgi saklamamış.
- Kendini işine adamış başarılı insanların pek çoğunun yaptığı hatayı O da yapmış, ailesini ihmal etmiş.
- Eleştirmiş ama kalp kırmamış.
- Ve ağaçlar gibi ayakta ölmüş. Son yazısını göndermiş, son ana kadar ana haber bültenini sunmaya devam etmiş, 'ben hastayım' diyerek köşesine çekilip ölümü beklememiş.
Ertuğrul Özkök ''Evlerine taziyeye gittim, o evde ölüm ağırlığı yoktu' diye anlattı televizyonda. Çünkü doğum ile başlayıp ölüm ile biten o parantezin içini çok iyi doldurmuş Birand. Hayatının amacını bulmuş, küçükken yaşadığı sıkıntılara inat sonrasında istediği gibi bir hayat yaşamış. Ve bana kalırsa mutlu ölmüş.
Allah rahmet eylesin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder